11 Ağustos 2007 Cumartesi

KENDİ ANLATIMIYLA ÇOCUKLUĞU

Keşke benim çocukluk aşkım olsaydın ve her hatırladığımda gözlerim dolsaydı....


Bulgaristan’ın Şumen kentine yakın bir kasabada büyüdüm. Her çocuğun hayalini kuracağı bir çocukluktu benimki. Ağaçlara tırmanıp meyve yer (ki kendimi bildim bileli en sevdiğim meyve kirazdır), ormana çiçek toplamaya gider (kardelen görünce hala heyecanlanırım), karda kızakla kayar, yazın eriyen asfalttan kopardığımız yapışkan zift parçalarıyla iri papaz böcekleri yakalardık. Böcek dedim de aklıma geldi, bir de hangi akla hizmetse geceleri ateşböceği yakalayıp onları alnımıza yapıştırıyor ve bunun güzel göründüğüne inanıyorduk...Evimizin saçaklarına yuva yapan kırlangıçları, kasabanın kenarındaki gölde kurbağa avlayan leylekleri, yağmur sonrası tarlalarda çıkan mantarları, güneşli havada çiseleyen yağmurun ardından beliren gökkuşaklarını izleye izleye geçti bu dönemim. Şimdi bakınca Alice Harikalar Diyarında’dan farksız görünüyor aslında…İşte bu yıllardan kalma yara izlerimi çok severim bu yüzden. 8 yaşımda vişne ağacından düştüğüm gün sağ dizimde oluşan “kelebeğim” (şeklinden dolayı öyle derim hep ona) veya boyumdan büyük bir işe kalkışıp, ağabeyimin büyük kızağını çalarak buzda tepetaklak düştüğüm gün sol elimin başparmağında oluşan “V” şeklindeki “zafer işaretim”…O anları gerçekten yaşadığımın kanıtları bu yara izlerim, iyi ki varlar!

Hiç yorum yok: